15 Şub 2024

Yıkık

Yıkık

Dün gecenin tütün kokan karanlığı üzerimde. Sahipsiz bir hava yağmur yok bulut yok gri ruhsuz dar yığın. Yürümek her zamankinden zor. Kıyıda köşede bira şişeleri, büzüşmüş kutular, kimlere yazılıp yırtılmış kağıtlar, üçüncü sınıf falcıların bir umut el ilanları, çöpler… Ne çöpçüyüz insanoğlu! Her nevi sıvı salya kusmuk arasından caddeye sızıyorum. Kendimi taşıyacak halim yok. İstiklal ittir beni, istersen kaybet. Ha gayret bir ayak öne öbür ayak peşine. Geceden kalmış anılara basıyorum. Bana mı sordular yaşarken. Bir tanesi bile neden diye sormadı bana. Umrunuz yok. Yaşanmışlık eziyorsam bugün, demek benim de umurumda değil. Olmak ya da olmamak. Umurumda değil. İçime derin nefesler alıp, size zerresini salmayasım.

Evet efendim kendime dönük yaşıyorum! İçime atıyorum.

Kot altı dairemde hırsız girmez demir parmaklıklar ardından ayaklarınızı görüyorum. Kokuşmuş ayaklarınızı. Dilsiz, ipsiz, pejmürde ayakkabılarınızı. Lekeli, eprimiş. Delik deşik içinizi görüyorum. Ne yazıksınız! Silik, ifadesiz. İçimdeki şeytan görsün yüzünüzü. Size açılan pencerem olmasın! Üzerime yıksınlar evimi. Viraneymişiz, hakkımız! Kentsel dönüşümmüş buyur burası Boğazkesen! Girişin var dönüşün yok. Dönüş kent dönüş. Kaç kere gördük biz bu filmi. Hepimiz öleceğiz İstanbul, bilesin. Beyoğlu kanalizasyonuna gururla karışacak liğme liğme canım. Bu kez kararım kesin.

Maddi manevi enkazlarla göçüyoruz bu diyardan İstanbul. Ben en azından büyük yıkılacağım buldozerli kepçeli, gümbür gümbür. Hafriyat kamyonuna moloza bürünmüş, asbest kurşun döktürmüş bineceğim. Ölümümü kurcalayıp boncuk bulacaktınız, gelin bulun beni evimde toz toprak altında. Ölmeden önce leş yiyicilerime iki çift lafım olur. Halı altına süpürdüklerimin hesabını soramazsınız. Ha bir de, besini olacağım böcüklere not: Ben hep böyle tatsız tuzsuz biriydim üzerinize afiyet.

Önceleri kaza sansınlar ölümümü. Sonradan anlaşılsın evimin boynum altında kaldığı–ya da tersi.

"Canından oldu!" desinler–ki oldum.

"Yıkımda kan çıktı!".

"Kentsel dönüşüm bir can daha aldı” yazsınlar. Olur bu. Da buna cesaret edemezler.

“Tarihi politika bireyin hayatına mal oldu”. Bunu hangi gazete yazabilir?

“Eviyle yerle bir oldu”. Doğru habercilik.

Ne iştahlıdır gazeteler. Ben anlamıyorum bu işlerden. Fotoğrafımı da koyarlardı muhtemelen ama yok. Cesedimi bile bulurlar, fotoğrafımı bulamazlar. Çeken birim olmadı ki. Kendime benzeyen bir vesikalık çektirebilirsem karşı komşuma bırakayım. Merhabamız var. Canan abinizim dedi mi, kimse ağzını açamaz. Neler yaşamış da yıkılmamış ablamızdır Cananabi. Bir keresinde annesi bıçaklamış, ölümden dönmüş. “Anamın bana verilecek hesabı var! Mezarımı yırtar da dönerdim!” diye anlatır, görkemli. Evime neden hiç gelen giden olmadığını, neden hiçbir işte dikiş tutturamadığımı, babamı, çaydanlığımın neden karardığını, çocukluğumu bilse de Cananabi anlatsa keşke. Sağlam hatundur Cananabi. Oldu olalı Beyoğlu’lu. Ne sıktın be canını! Kulüpte iş var gel yarın, dediğinde her zamanki sessizliğimdeydim. Burun kıvırmışım. Bir hafta boyunca her gördüğünde ağız dolusu tükürdü ayağıma, geçti gitti yanımdan. Özür dileyecek oldum... Boşver. Fotoğrafsız yayınlasınlar haberimi. Benden sonra tufan.

Hey gidi Firuzağa’nın köhnemiş ihtiyarı! Görüp geçirdiğin hayatlardan takatin kalmadı. Hırsızlık, fuhuş, uyuşmuş ruhlar, şiddetse şiddet, ölümse ölüm. Yerin altından alayına isyan etsen ne? Kendi kendini bitirmek. Önce pencere önü saksıları düştü benim metrukun. Sonra çatısı uçtu, duvarları çatladı, her yeri aktı kabardı çürüdü. İçi şişti evimin. Pul pul döküldü. Gelecek vaad eden yaşayanı olsa böyle mi olurdu, soru işareti. Ama bendeyiz. Kendi kendine gerçekleşeceğini sandığım şeylerin hiçbiri olmadı. Bazen hayat ne faşist. Harekete geçmeyi dayatır. İlla aktif olacaksın yeğenim, bir yerinden tutup çekiştire çekiştire yaşayacaksın! Mezun olunca aylak aylak gezmeyeceksin iş bulacaksın. Kazandığın üç kuruşu hayatına yetireceksin! Evleneceksin! Kaç çocuk yapacaktık? Hayatın ehlileştirdiklerinden misiniz ehlileştiremedikhlerindenmeyh? İşsizim, sevgilim terk (zaten olmazdı o iş). Ablamdan borç ala ala mirasyedi gibi bir şeyim, miras olsa. Bir de evimi yıkacaklar. Kent dönüşecekmiş. İstanbul’un değişen yüzüymüşüz. Nereye değişiyoruz? Hangi yaşam için kandırılıyoruz bu sefer? Yumruğumu sıktım, bekliyorum! Boşver evim, bu bizim kavgamız değil. Varolmayı anlamlandırmanın tek yolu yok olmak.

Bugün günlerden nedir bilir miyim? Benim yaşadığım günler tarif edilir değil. Bir özelliği yok, dolayısıyla bir adı da yok. Gün, genel. Yan masanın anlattıklarını dinlerim çoğunluk. Sinirlenirim, anlamsız gelir, bazısını kafamda yaşar o an bitiririm. Oradan buradan arakladıklarımla geçer gün öyle. Benden kimsenin haberi yok, aramızda kalsın. Şimdi kolumdan tutup çevirse polis beni “sen” dese, “sen ne geziyosun burada!”. Bak o zaman bir davam olurdu! Da… Böyle planlanmış bir çocuk değilim. Bir şey yapmak ya da yapmamak için bir nedenim yok. Kalbim atıyorsa atsın, fazla gürültü yapmasın.

- Vay Merso! Kardeşim benim be! Hayırdır nereye böyle ciddi ciddi?

- Nabıyim, yürüyorum öyle.

- İşi naaptın?

- Daha bir şey yok.

- Ah yaa unuttum ben Hüseyin’e sormayı… Yarın ilk iş arıyorum!

- Boşver abi.

- Hişş, seninki napıyo duruyo mu?

- Yok.

- Aman boşver be kardeşim. Gel iki tek atak.

- Olur.

- Kokoreç de gömer miyiz kardeşim?

 

 

 

Hiç yorum yok: