15 Şub 2024

Hoh!

HOH!

Yola çıktığımda saat sabahın dördüydü. Sırt çantamı alıp iki kat aşağı indim ve çağırdığım taksinin kapının önüne gelmesini beklemeye koyuldum. Düşündüm: Aslında ben “giden” insan değil, gidenlere el sallayanımdır. Belki de bu yüzden yolculuklarım hep şakacıktan gelir bana. Pardon, dönüşlü gidişlerim.

Sabah bile olamamış bir ayazda epey bekledim. Taksi gelmiyor. Herhalde uyuyakalmıştır taksici. Taksici Bey. Amca. Abi. Abla keşke. Sahi, geldiğinde ona nasıl hitap edeceğim? Yaygın söylemler benim çizgimi yansıtmıyordu, ben mesafeli bir taksi binicisiydim. Dolayısıyla "Şoför Bey"de karar kıldım. Kararımdan gurur duyarak ellerimi birleştirip avuç içlerime hohladım. Bahar geldi sanarak eldiven almayanda kabahat. Bende değil. Ben eldiveni sadece unutmuş olanım hakim bey. Gelmeyen baharı yargılayınız.

Taksi gelmezse ne yapacağımı düşünmeye başladım. Tanımadık bir taksi durağını arama çabasına girersem bütün korkularım gerisin geri üşüşecek. Bütün bu yolculuktan vazgeçip yatağıma kamaşırım daha iyi. Yoldan taksi çevirmekten de çok uzaktım. Öyle demeyin Hakim Bey, ara sokakta ev tutmanın da faydaları var. Bekleyeceğim. Bekleyişimde bir tane bile anlam kalmayana dek bekleyeceğim. Bu kararlılığımla yeniden avuç içlerime hohladım. Bir karar ver, hohla, karar ver, hohla. Pavlov'un köpeğinin neler hissettiğini düşündüm. O da istemeden yapıyordu demek ki, yazık. Pavlov'un köpeğini daha fazla sevmeye karar verdim, keşke bir adı olsaymış. Hoh. Canım benim.

Ne kadar zaman geçti acaba? Ağır sırt çantamı yere koydum ve zıpladım biraz. Soğukla ilgili çözüm üretebiliyorum, aferim bence bana. Gelmeyen taksi ile ilgili de gerçek bir çözüm bulmam gerekiyor mu acaba, yoksa henüz çok az zaman geçti de ben çok düşünüp bu az zamanı verimli mi kullandım ve neden kafam karışmış gibiyim? Hoh. Madem durmaksızın bekliyorum, çevreme şöyle bir bakma gafletinde bulundum. Sokakta mantıklı tek bir nesne yok. Çeşitli sıvılar sızdıran çöp torbaları ve üzerlerinde, beni gördüklerinde korkmaya dahi tenezzül etmeyen birtakım kediler. Özgüven timsalleri. A tabi bir de, yolun orta yeri hesaplanarak konulmuşçasına, bütün heybetiyle duran bir köpek dışkısı vardı. Bu mantıksız objeyi de fark etmem çok yerinde oldu. Taksici geldiğinde ona üzerinden geçeceğimiz kötü haberi vermeli miydim? Haklısınız Hakim Bey, sorumu geri alıyorum, kayıtlardan çıkarılsın lütfen. Hoh. Ellerim ısındı gayrı, artık karar verince hohlamasam ya ben. Gereksiz el hohlamalarımı aşmaya çalışırken aslında saate bakmamın daha makul olduğuna karar verdim. Hoh. Saate ulaşmaya çalışırken kolum üşüdü. Tüh. Henüz de birkaç dakika olmuş aşk olsun! O kadar şey düşünmüştüm oysa. Bence sen bu ayazda biraz daha beklet beni taksici, yani şoför beyi. Hak ettim ben bunu Hakim Bey, bırakın lütfen, bekletsin beni. Hatta uyuyakalmışsa da yarasın. Rüyasına bereket. Gelmeyecekse çözüm bulamayacak mıyım, o kadar da değilimdir. Gereksiz panik yok. Elbette ya! Köşe başına kadar yürüyüp yoldan taksi geçme ihtimalini artırabilirim! Beklemem ihtimali artırmasa da bana öyle gelir, hem hareket ederek ısınmış da olurum. Teşekkürler Hakim Bey, sizden yardım alma haklarımdan ilkini taksi beklemede kullandığım için kusuruma bakmayın lütfen, telafi edeceğim. Bir sonraki yardım talebim daha çözümsüz kaldığım büyük bir anda olacak, emin olabilirsiniz. Ben de sizi seviyorum Hakim Bey. Hoh.

Köşeye kadar yürümeye başladım. Henüz birkaç adım uzaklaşmıştım ki, köşeden sarısıcak bir taksi göründü. Yaşasın! Ben de yolculuk öncesi düşünülmesi saçma olabilecek her şeyi düşünmüştüm ki siz geldiniz, hoş geldiniz şoför bey. Taksici, nam-ı diğer şoför bey, durumdan hoşnutsuzluğunu bana doğru gelirken gözümün içine bakarak tam ağız esnemek suretiyle belli etti derhal. Neden sabahın dördünde yola çıkmam gerektiğini acaba anlatmalı mıyım? Haklısınız Hakim Bey, bu gereksiz olur. Hemen bindim taksiye. Taksiye sık binerliğim olmadığından, raconunu da bilmem. Şoför koltuğunun yanına, öne oturdum. Şoför bey biraz irkildi sanki. Koku bir yana, taksiyi uykuyla mı ısıtmış. Ben henüz hayatımdaki bu ısı değişimine uyum sağlayamamıştım ki, sırt çantamın herhangi bir yerimde olmadığını fark ettim.

"Evet, evet, o çanta benim".

Uykulu muykulu ama Şoför Bey cin maşallah, hemen de gördü kaldırım kenarındaki şüpheli çantayı ve haber verebileceği ilk yetkiliye durumu bildirdi.

"Sağolun valla, çantamı orada unutmuşum…"

Ben de fark etmiştim aslında unuttuğumu, hemen havalanmayın şoför bey. Hayır, salak değilim Hakim Bey, sabah mahmurluğu diyelim lütfen. Şşşt! Biraz sessiz olabilir miyiz teşekkürler.

Çantamı kaldırımda unutmuş olmanın verdiği özgüvensizlikle lafa girmeye çekindim. "Şuraya gideceğiz" netliğinde bir şey desem ne, demesem ne… Bir tane yazık sırt çantam vardı, onu da az önce kaldırımda unuttum. Taksicinin bana gideceğim yere dair bir şeyler sormasını beklerim. Hey hey hey Taksi, sıkıntıdayım (genel). “Nereye böyle sabah sabah hanımkızım?” dese mesela, neden cenazeye yetişeceğimi anlatır, onu bir anda hayatıma dahil edebilirdim. Geniş gönüllü ve özgüvenli bir birey olduğumu düşünür, onu sabahın köründe uykusundan uyandıran bu hanımkızın çantasını unutmasını bile affederdi muhakkak.

"Abla nereye gideceğimizi söylemedin? Daha uykun açılmadı herhalde, çanta filan…" diyerek güleceğini tahmin edemezdim Hakim Bey. Sonra da diyorsunuz ki neden insanlardan korkuyorsun! Taksicinin böyle diyeceğini bilen insanların olduğu bir dünyada tutunabilmek isterdim.

- Terminale. Otobüs terminali.

(Bence de otobüs yerinde bir bilgiydi Hakim Bey, sağolun.) Cevap yok.
Herhalde terminale gidiyoruz, ya da umarım?

- Bu saatlerde de buraları baya tenha oluyor. Kediler filan var işte anca…

(Birimiz bir şey söylesin istedim Hakim Bey, korktum. Yoksa ben neden böyle bir insanmışım?)

- Yolculuk nereye abla?

Bu "abla" lafı da nedir diye sormak isterim Hakim Bey. Neredeyse amcam olacak yaşta, ben niye ablası oluyorum? Ben ona nasıl hitap edeceğimi daha beklerken düşünme nezaketini göstermişim, şoför beyin bu yaptığı saygısızlık değil de nedir? Dengeler bozuk Hakim Bey, itiraz ediyorum! Red mi edildi? Peki.

- Terminale, yola gideceğim de…

Hayır, anlatmak istemiyorum işte. "Ankara'ya" cevabını vermek bu kadar mı zor diyeceksiniz, zor işte Hakim Bey. Neden ailemi seyrek ziyaret ettiğimi açıklamak istemiyorum. Memlekete arkadaşımın son yolculuğuna gittiğimi idrak etmek istemiyorum. Sen de sorma Hakim Bey. Siz.

- Peki abla…

Ne oldu?
Olan oldu… Şoför bey onunla sohbet etmek istemediğimi anladı ve buna alındı. Bunu hesaplamamıştım Hakim Bey, hemen özür dileyeceğim, akabinde de “Ankara”ya diyeceğim. Ilımlı bir vurguyla söyleyeceğim, sanki dokunsan çocukluğuma ineriz gibi. Durumu düzelteceğim Hakim Bey, siz hiç merak etmeyin!

- Ankara'ya gidiyorum.

- Ankara… Zor şehir. Hayırlı yolculuk olsun.

Hakim Bey, bu noktada ben kendimden davacı olmak istiyorum mümkün müdür? Gerekli cevabı daha önce verseydim, Şoför bey meğersem babacan bireymiş, şu kırılgan ses tonuyla bu cümleyi sarf etmeyecekti, belki muhabbet bile edecekmiştik. Ankara’nın zor olduğunu bilen biri sonuçta. Kendimden davacıyım Hakim Bey (genel). Efendim? Siz bilirsiniz.

O da ne! Bütün bu yaşadıklarımıza rağmen taksici beni en kısa yoldan götürüyor terminale! Aramız zaten kötü. Ben çantasını kaldırımda unutmuş alık bir genç kızım. Hazır fırsatını bulmuşken yolu uzatarak daha fazla para alabilirdi. Dalgınlığımla asla anlamazdım, o da biliyor içten içe, anlayamazdım.

- Şoför bey şu aradan sapalım isterseniz...

- Yok abla, öyle uzar yol. Işıklardan dönünce hemen terminal.

Aradan sapalım dedim, elimden geleni yaptım, ama yolu uzatmadı Hakim Bey siz de şahitsiniz. Adam iyi bir insanmış, yapacak bir şey yok. Beni de ekstra salak sanıyor artık, dönülmez bir yola girdim. İlk başta o Ankara muhabbetine girecektik biz. Umut diyecektim, hiç beklemiyorduk ama şey yapmış… Anlatacaktım her şeyi. Orada aksadı ilişkimiz. Al işte, terminale geldik bile. 21.85

- 20 ver tamam abla.

Yakın mesafede bile indirim. Öğrenci parasında mühim şey. Alkışlar taksicibeyamcaşey için.

- Yok, düz yapalım ben 25 vereyim.

- Abla uğraşma diye düz 20 dedim. Valla bu saflıkla senin bu ülkede işin zor, gendüğe dikkat et kızım.

Hem abla hem kızım olmak kolay şey değilmiş. İtiraf ediyorum o an elini sıkmak, akrabalık dolu helalleşmek istedim Hakim Bey. Ben de bu ülkede her gün öleceğimi düşünüyorum. “Tamam amca sağol. Haydi sana iyi işler…” dedim. Havalı hissediyordum. Kediler gibi.

- Sana da hayırlı yolculuklar abla...

Abladır, amcadır sonuçta bir duygu seli yaşandı bu arabada ve biz birbirimize iyi şeyler diledik. Üstelik daha güneş bile doğmadı. Hayat güzel değil de ne?

Haklısınız Hakim Bey, sorun bendeydi.

Bu güzel duygularla baş edemedim ve aşırı sevecenliğimle kapıyı hafifçe ittirmiş bulundum. Kapı kapanmadı. Ardımdan seslenmek zorunda kaldı sertçe: "Abla kapı kapanmadı yalnız. Sert çarp biraz, otursun". Taksiciyle birbirimize son iyi sözlerimizi de söylemiştik, bu kapı olayı son anda hiç uygun düşmedi. Sert çarptım Hakim Bey, o kapıyı sonsuza dek kapattım. Terminaldekiler bizi gördüklerinde ön koltuktan inerek kapıyı çarpan bir kadın gördüler Hakim Bey. Buna engel olmak için artık çok geçti… Başaramamıştım. Yılgın adımlarla terminalin üç kişilik kalabalığına karışırken, sürüdüğüm ayakkabılarımın çıkardığı ses hüzünle yankılandı koridorlarda. Bunu biliyorum Hakim Bey, hüzünle.

Peronuma vardığımda, taksiciyle yaşananlar yüzünden kimse beni yargılamamıştı. Ucuz kurtulmuştum. O an üzerimden büyük bir yük kalktı ve hayatın güzelliğine karıştı.

Otobüsüm birkaç dakika sonra perona girdiğinde, iyice rahatlamıştım artık. Taksi yaşanmışlığını unutmuş, normal bir insana dönmüştüm adeta. Yolcular bagajlarını vermek için aşağıda bekleşirken, ben verecek bagajım olmadığı için kendimi diğer insanlardan (tabii ki) havalı hissettim Hakim Bey. Bir çantam vardı ve yanımdaydı, onu hiç unutmazmışım gibi bana bakıyordu.

Otobüse derhal bindim. Koltuk numaramı olgun bir tutum içerisinde aradım. Bagajı olmayan havalı (illa ki) birine de cam kenarı yakışır. Peki ya bilet satan adam sistemde bir yanlışlık yaptıysa ve bana koridor koltuğu verdiyse? Aman Tanrım! Ya bütün yolu koridor koltukta gideceksem? Yanıma oturacak olan kişiye yer değiştirmemizi teklif edecek sosyal enerjim kalmamıştı Hakim Bey, siz de şahitsiniz, taksiciye harcamıştım hepsini. Terlemeye başlamıştım. Biletimi iki kez daha kontrol ettim. Her iki koltuk da boştu. Oh... Cam kenarındayım. Alnımdaki ter henüz kurumamıştı ki o lanet düşünce girdi beynime: Peki ya yanıma oturacak kişi, eğer benim için de sorun değilse yer değiştirmemizi rica ederse ne yapacaktım? Uyuyor numarası yaparak hem bu sıkıntıdan, hem de yanıma oturacak kişinin bana yapacağı olası kraker ve sakız ikramlarına “Almayayım sağolun, hem zaten ben sakız çiğneyemem, midem bulanır.” demekten kurtulabilirdim! Elimi çabuk tutmalıydım. Uzun zamandır uyuyor gibi görünmeliydim, böylece kesinlikle rahatsız edilmezdim.

Montumu yastık yapıp, aceleyle cama yasladım ve bir uyku şekli aldım. Tek gözümü açıp, camdaki yansımadan duruşumu görmeye çalıştım. Gerçekçi değildi. Biraz daha kaykılmam gerekiyordu. Tam uyku pozisyonumu aldığım an fark ettim ki, yanıma oturacak kişi otobüse buradan, terminalden binecekse eğer, birkaç dakika içinde zaten yanımda olacaktı! Uzun süredir uyumuyor olduğumu anlayıp, kurduğum kumpasa bir anda ayacaktı ve bunun gerginliğiyle ta Ankara’ya kadar üzerime yığılacaktı! "Uyuyor numarası ha, yemezler!" diye kükreyecekti belki? Kavga mı edecektik? Edemezsem davacı olmak zorunda kalacağım Hakim Bey, halledemiyorum. Peki bu durumda siz ne düşünecektiniz? Öğle namazına kadar gücümü nasıl toplayacağımı mı? Ben hep asıl sizin ne düşüneceğinizi düşünürüm, bilirsiniz. Çünkü güç sizde Hakim Bey. Kedilerden bile havalısınız.

Hiç yorum yok: