Ben bugün bir öykü okudum.
Yusuf Atılgan, Saatların Tıkırtısı, Notos Dergi (35. sayı, s.47 - 49)
(...)
"Hem hikayemi yazmam için öğrenmem gereken önemli bir şey daha vardı. Bunu ondan soramazdım. Komşularından birine soracaktım. Ama kime? Karşıki bakkala mı? Olmaz güvenim yok ona. Kendi açısından görür insanları. "Saatimi karşı saattçıya onartmak istiyorum. Nasıl adamdır? İçinden değerli bir parçayı değiştirir mi dersin?" diye sorsam.
"Eh, hiç duymadım ama belli olmaz. Kişioğlu bu" falan deyip kuşkulandırır beni yok yere. İyisimi şu tabelacıya sorayım. Ne de olsa bir çeşit sanatçıdır o. İnanılır sözüne."
(...)
"Saatların tıkırtısıyla içinin sıkıntısı arasında bir ilgi vardır sanki. Bu durmayan tıkırtı dünyanın düzeni gibi bir şeydir. Değişmez. Dursa sıkıntısı geçecek belki. Oysa bu sıkıntıyı yaratan kendisidir. Her sabah dükkana girdi mi ilk işi birer birer bu saatları kurmaktır. İğrene iğrene yapar bu işi. Kurmayıverse olmaz mı? Olmaz? O zaman kendi kendisi olmaktan, saatçi olmaktan çıkar. Zorunludur bu."
(...)
"Yazmayacağım onun hikayesini, vazgeçtim. Beceremem, yanlış anlatırım diye korkuyorum.
Kahveden çıktım. Sıkışmışım. Genel ayakyoluna doğru yürüdüm. Sokağa saptım. Baktım sağımda bir ayakkabı onarıcısının dükkanı vardı. İçerisi görünmüyordu."
Yusuf Atılgan, Saatların Tıkırtısı, Notos Dergi (35. sayı, s.47 - 49)
Yusuf Atılgan, Saatların Tıkırtısı, Notos Dergi (35. sayı, s.47 - 49)
(...)
"Hem hikayemi yazmam için öğrenmem gereken önemli bir şey daha vardı. Bunu ondan soramazdım. Komşularından birine soracaktım. Ama kime? Karşıki bakkala mı? Olmaz güvenim yok ona. Kendi açısından görür insanları. "Saatimi karşı saattçıya onartmak istiyorum. Nasıl adamdır? İçinden değerli bir parçayı değiştirir mi dersin?" diye sorsam.
"Eh, hiç duymadım ama belli olmaz. Kişioğlu bu" falan deyip kuşkulandırır beni yok yere. İyisimi şu tabelacıya sorayım. Ne de olsa bir çeşit sanatçıdır o. İnanılır sözüne."
(...)
"Saatların tıkırtısıyla içinin sıkıntısı arasında bir ilgi vardır sanki. Bu durmayan tıkırtı dünyanın düzeni gibi bir şeydir. Değişmez. Dursa sıkıntısı geçecek belki. Oysa bu sıkıntıyı yaratan kendisidir. Her sabah dükkana girdi mi ilk işi birer birer bu saatları kurmaktır. İğrene iğrene yapar bu işi. Kurmayıverse olmaz mı? Olmaz? O zaman kendi kendisi olmaktan, saatçi olmaktan çıkar. Zorunludur bu."
(...)
"Yazmayacağım onun hikayesini, vazgeçtim. Beceremem, yanlış anlatırım diye korkuyorum.
Kahveden çıktım. Sıkışmışım. Genel ayakyoluna doğru yürüdüm. Sokağa saptım. Baktım sağımda bir ayakkabı onarıcısının dükkanı vardı. İçerisi görünmüyordu."
Yusuf Atılgan, Saatların Tıkırtısı, Notos Dergi (35. sayı, s.47 - 49)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder