23 Şub 2008

!f istanbul zamanları devam..

Başlamadan önce heyecanımdan sual olunmayan festivale ilişkin hayal kırıklıklarım; acaba benim seçtiğim flmlerle mi ilgili, yoksa genelen mi diye düşünürken, hayatımda bunu düşünmek için fırsat bulabiliyor olmama şükrettikten hemen sonra izlediğim diğer filmlerle ilgili yorumlara geçmek isterim. "The amazing life of the fast food grifters" temelinde güzel bir animatif teknik içeren, fakat bana kalırsa temposunu biraz daha yüksek, karakterleri biraz daha az tutarak (çünkü tek fikir üzerinden o kadar karakter yaratarak aynı şeyi 20 kez söylemeye gerek yoktur. 40 kez söylerse olabilir, ama 20 kez gereksiz:) 7 dakikada da gayet tadı damağımızda kalacak şekilde bitirilebilir olan bir Japon filmiydi. Fikir güzeldi, sonunda vermek istediği mesajları da toparladı, fakat slaytshow'dan dönme filmle ilgili "animasyon kısımlarını artırmaya bütçeleri yoktu, onlar da her şeyi uzun uzadıya dışses ile anlattılar herhal" dedirtti. Drama Mex ise gaza gelerek almış olduğum bir bilet yüzünden Tuğrulla ikimizin mağdur olmasıydı resmen. 18 yaşındaki yönetmen kardeşimize, "senin yaşında millet neler yapıyor be hey" diyerek şu an adını hayatta da hatırlayamayacağım, ama pek de başarılı olan bir bağımsız film yönetmeninden bahseder, sonra da "oo yeni lambada mı çektik azizim" diye geyik yapan arkadaşlarına hak vermek isterdim. olmamış.

Festivalde izlediğim en iyi film ise şimdilik "Lars and the real girl". Tuğrulun yapmış olduğu psikilojik çözümlemelerle benim için daha da anlam kazanan film resmen şahaneydi. Tabii aşırı sosyolojik donanımlı bir film olması benim için cazibesini artırmış olabilir ama senaryo ve oyunculara bayıldım kesinlikle. Kısaca söz etmek gerekirse, Lars kasabaya kız arkadaşı olarak tanıttığı yeni bir kız getirmiştir ve tüm kasaba halkı kızı bağırlarına basmış, onun her şeyiyle ilgilenmiş ve onu sevmişlerdir. Olayın boyutunu değiştiren tek öğe, kızın bir şişme bebek olması. hadi bakalım..herkese can-ı gönülden tavsiye ederim, başarılı bi film. Vexille ise animasyon tekniği açısından benim bilmediğim yönleriyle tartışılabilir olmasına rağmen, keyifli bir seyirlikti. Konusu da ilginçti. Her taşın altından Amerika'nın çıkması artık beni şaşırtmıyor belki de, ama Japon filminde de "Amerikan manda talebi"ymişçesine bir senaryo da oha be kardeşim dedirtiyor.

Peki Nefin hanım, festival güncenizde başka konulara da yer verecek misiniz? hayır niye vereyim yer filan, ne münasebet! !F zamanları diye yazdık oraya bi bildiğimiz var herhalde! hıh!:( hayır ben kendiniz bizzat yazarken bile sıkılmaya başladığınız için şeyettim. etmeyin şey filan efenim ne münasebet. bugün izlediğim filmlerle ilgili de yazacağım elbet sabredin biraz breh breh!

peki.

Hiç yorum yok: