9 Şub 2010

Yeni bir ölçü birimi: “Burası benim evim”

-dan ile ilk tanıştığımda, enerjisine hayran olarak yaşamaya devam edeceğimi hemen anlamıştım. Or-dan, bur-dan konuştuk uzun uzun. Bu candan sohbet aynı zamanda zihin egzersizi yapmak gibi bir şeydi olmuştu bizim için. Çok keyifliydi üzerinize afiyet.

Yaratıcılığın ivme kazandırdığı hızla çalışan bir zihin gördüğünüzde; belki de hayatınızda ilk kez, acaba bu tarz düşünce yapısına sahip başka bir varlık olabilir mi dünya üzerinde diye hayranlıkla kendinize sormaya başlayabilirsiniz. Bu an aynı zamanda, karşınızdaki zekanın sanatsal potansiyelini sezmeye başladığınız andır muhtemelen. Ben de o noktada sizi tebrik ederim. Çünkü bunu sezmek, bir süredir kinetik enerjiye maruz kalmamış olan hayranlık hücrelerinizin oraya buraya çarparak hareketleneceği anlamına gelir – ki günlük hayatta böyle yükselmeler sık yaşanmaz. İyi yerdesiniz demektir azizim.


-dan’ın evi çok küçük. Neye göre küçük? Ben de bilmiyorum. Hiç görmedim evini.
Ama mesela benim evimin mutfağının onun evinden birazcık daha küçük olduğunu biliyorum. Ya da girdiğimiz bir süper marketin onun evinin 3 katı büyüklüğünde olduğunu. Nasıl mı? Mekan algısına getirdiği farklı bakış açısını ifade ettiği hoş bir performansla...
“Burası da bizim mutfak işte..” dediğimde, -dan mutfağımı görür görmez çok sevdi. "baya büyükmüş..." dedi. Sonra evlerden konuşmaya başladık. İnsanın evini sevmesi ne güzel şey. Evet evet. –dan da evini çok seviyor. Mutfağımın kapısında durup, bana heyecanla nasıl bir evi olduğunu anlatmaya başlıyor. İlginçtir, bu mekanı neden "baya büyük" olarak nitelendirdiğini de açıklığa kavuşturmuş oluyor:
“Burası benim evim.” diyor ve sola doğru bir adam atarak “burada bir karyola var.”
Bir adım daha sola atıyor “hemen yanında küçük bir kütüphane”... İki adım ortaya doğru ilerliyor ve “burada bir çalışma masası” diyor. Bu an biraz durup, 2 adım daha sağa ilerliyor. Sonra bir süre inceleyip yeniden hizza alarak duruyor. Bana dönüp “çalışma masam biraz büyük de” diyor gülümseyerek. Başladığı noktaya dönmeden önce farklı eşyalarını ve en son aydınlığı evine doldurduğu için her seferinde teşekkür ettiği tek camı da yerine yerleştiriyor ve başladığı noktaya dönüyor. O yanıma gelip durduğu an, betimlediği alanda - mutfağımda - artık onun anlattığı eşyaları görüyorum. Camdan coşkuyla gelen ışık içeriyi komple aydınlatmış gibi hissediyorum. iiçim ferahladı. Aman tanrım, ne kadar güzel anlattı!

Markete giriyoruz. Muhiti tanıtırken ben, “Burası bizim mahallenin en büyük marketi” diyorum. “Hmm evet, baya büyük görünüyor...” diyor. Şöyle bir süzüyor gözüyle. Sonra artık bir ölçü birimi olan “Burası benim evim”i kullanıyor ve cebinden mezura çıkarıp ölçümlemeye başlamış gibi anlatıyor: “Burası benim evim. Şimdi hemen solda bir karyola var. Yanında küçük bir kütüphane...”. Marketin içinde pıtır pıtır dolanıp sanal bir şekilde eşyalarını yerleştirirken ben hızına yetişemiyorum.
Bir anda atiklikle bir adım ortaya, 2 adım ileri giderek masası dahil tüm eşyalarını yerleştirdi. Sonra başladığı yere geri döndü, yanımda durdu. Tekrar bir süzdü marketi. “Evet gerçekten de baya büyükmüş burası”.

Bu ölçü birimini –dan’dan öğrendiğimden beri, girdiğim her yeni mekana “Burası –dan’ın evi” diyerek onun eşyalarını yerleştiriyorum zihnimde. “Sol tarafta karyolası duruyor. Hemen yanında küçük bir kütüphane... Çalışma masası biraz büyük, buraya sığmaz.” Mekanın gerçekte ne kadar büyük olduğunu rahatlıkla ölçebiliyorum artık. Kaç metrekaredir burası? Onu ben bilmem. Ancak duygusal kriterlerime göre burasının yarım “–dan evi” kadar olduğunu söyleyebilirim. (Masası sığmaz çünkü).

“Burası benim evim”. Mekan algıma kazandırdığı bu öznel boyut için kendisine “candan” teşekkürlerimle...:)

Hiç yorum yok: