28 Ara 2008

Beşiktaş-Üskadar arası, bir garip hayat olayı.

O gün sabah evden çıkmış, deniz kenarında - ama o soğukta - küçük çaplı da olsa bir kahvaltı yapıp, seminere gitmek üzere heyecan duyuyordu içinde. Nedensonra Safa Önal'ın hoş sohbetini bırakıp, yollara düşmüştü gerisin geri. Sıcacık evinde bir sütlü kahve için neler vermezdi belli ki. Evi deniz aşırı memleketteydi. Denizi aşmanın en pratik yolu olan Üsküdar motoruna bindi naapsın. İçeride kendine sıcak bir köşe bulup kulaklıklarını taktı. Tam müziği başlatacaktı ki, hareket etmeye başlamış olan motorun haddinden fazla tıklım tıkış dolduğunu fark etti. Hava bir hayli soğuktu ne de olsa. Müziği başlatmak için davrandığı sırada; kafasından düşecekmiş gibi duran küçük beyaz beresiyle orta yaşlardaki o biraz tuhaf görünüşlü adam konuşmaya başladı: "Arkadaşlar, dışarısı çok soğuk. Safları sıklaştırın ki herkes oturabilsin". Bir anda herkes sorgusuz sualsiz safları sıklaştırmaya başladı büyüklü küçüklü popolarını yandan yandan kaydırarak. Herkes sıklaştı. En köşede oturduğu için o da ötelendi, cama yapışmıştı resmen ama şikayetçi değildi. Sonuçta herkes gibi o da kendini, safların sıklaştırılmasıyla daha fazla insan oturabildiği için sorumluluk sahibi bir vatandaş olma gururuyla yakalamıştı.
Beyaz bereli adam sözüne devam etmekte olduğu için müziği başlatma konusunda yine duraladı. Adam motor içerisindeki oturakların konuşlanmasından arta kalan iki koridorluk alanda bir şeyler anlatarak "öğretmen" edasında turluyordu, elleri ceplerinde. Allah allah diye şaşırdı içinden. O esnada ayrımsadı beyaz bereli adamın ne anlattığını: "Dışarısı soğuk, trafik fena. Herkes birbirine küfür ediyor, şemsiyeleriyle kimi rahatsız ettiklerini görmeden milletin gözlerine batırıyor herkes. Yanlış. Cenab-ı Allah insanların birbirlerini hor görmemelerini buyurur".
Herkesin yüzünde farklı farklı ifadeler belirmişti işte o an. Kimi şaşırmış, kimi anlamaz anlamaz bakıyor, kimi yüzünü buruşturmuş adamın koridorlar arasında gezinerek girdiği öğretmen modunu yadırgıyor, çoğunluk ise gülümsüyordu. Gülümseyenlerin profili onu şaşırtmıştı.
Sıkışıp kaldığı cam kenarında, içeride olacakları merakla bekleyen bir izleyici gibi hissediyordu kendini. Gözlemliyordu besbelli. Gülümseyen yüzler adamın devam eden konuşmasıyla birlikte alaycı, dışlayıcı sırıtmalara dönüşmeye başladı:Deli herhalde. Beyaz bereli adam devam ediyordu: "...(Arapça konuşuyor)...(Ardından, bu 'dini' olduğu hissedilen çıkışlarının Türkçe mealini söylüyor)".
Sıkılıp müziği açtığında, başlayan parçanın Nusret Fateh ustadan olması o anı tam bir filme dönüştürdü adeta. Kulağı ustada olsa da, izlemeye devam etti. Herkes gibi kendisini de hafifçe gülümserken yakaladı ve "neden şu an gülümsüyorum ki ben?" diye sordu kendine. Kendisi'nden farklı cevaplar geldi: Adam zararsız bir deli de o yüzden. Adam doğru da şeyler söylüyor trafik ve küfürler cidden çok fenaydı bugün..Adam büyük ihtimalle şu an bu motorda vaaz vermekte olduğunu sana eski bir İmam...
Sonra etrafını incelerken, müziğin sesini kıstı. Fondan "Mustt mustt" çalarken insanların fısıldaşmalarını duyuyordu. Genel kanı adamın kafayı yediği yönündeydi. Adam aniden deli addedildiği için kimse olaya müdahale etme gereği duymuyor, o kısacık deniz aşırı memleket yolunda kendi tadını kaçırmamak için kimse yorum beyan etmek istemiyordu, ta ki yüzünü buruşturanlardan o genç adam yüksek sesle tepkisini dile getirinceye kadar: "Terbiyesiz adam! Dışarıya çık herkesi rahtsız ediyorsun". Normalde çok daha sert bir söylemde bulunabileceği gayet de sezilen bu genç adam, Beyaz Bereli (artık) Deli'ye, kavga çıkarmayı pek de çağrıştırmayacak en ihtiyatlı uyarısında bulunmuştu gibi hissediliyordu. Beyaz Bereli Deli genç adama baktı ve konuştu: "İşte bu anlayış sevgili kardeşim, bizi ileriye götürmez geriye götürür. Cenab-ı Haktan sevgi dileyin, saygı dileyin ki ruhunuz güneşi görebilsin, içinizi, çevrenizi aydınlatsın". Karşılık veren genç adam "Yahu din dersi mi veriyorsun be adam, çıksana dışarı! Seni dinlemek zorunda değiliz!" diye sesini yükselttiğinde bile herkesin yüzünde artık baya itici görünmeye başlamış olan o sırıtmalar asılıydı. Herkes, iki kişilik ufak bir skeç izliyor gibiydi. Gittikçe tuhaflaşan bir andı.
Sonunda motor deniz aşırı memlekete yanaştığında kapılara doğru yığılma başladı ve Beyaz Bereli Deli "Gününüz aydınlık, içiniz huzurlu olsun arkadaşlar. Kuran kursu ruha iyi gelir, size bunu hissettirir" gibi bir şeyler söyleyerek "sınıfına" resmen iyi günler dileyerek dersi bitiren bir öğretmen edasında dışarı çıktı ve ilk inenlerden oldu. Ardından yaşlıca bir amcanın ona yetişip "Ne güzel konuştunuz. Neredensiniz?" tarzı olumlu bir muhabbete girdiği görüldü. Normalde kapış kapış dışarı uğrayan motor sakinleri donup kalmış gibi kapılarda bekleme yapıyordu. Nedensonra hareketlenmeler başladı ve motordan inen herkesin bir yandan olay sonrası yorumlarını yaparken, bir yandan da gülümsediği gözden kaçmıyordu.
Hepimiz Kuran kursundan çıkmıştık resmen. Derse ilgisiz hayta gençler, arka sıralarda oturup fısıldaşan aklı başka yerde gençli yaşlılı kızlar, sınıfın en önde oturan ilgili öğrencileri yaşlı amcalar..Neredeyse herkes ister istemez "sınıf" psikolojine girmiş gibi rollerine bürünmüştü o kısa yolculuk boyu.
O da kalktı ve motordan indi. Olayardı konuşmaları dinleyemeden, hemen yetişmesi gereken diğer vasıtaya doğru koşarken dumurunu gizleyemediği büyük ihtimalle yüzünden okunuyor olsa gerekti ki, diğer vasıtadaki herkes heyecanla kendini içeri atan bu genç kıza tuhaf tuhaf bakıyordu...

Bu gerçekten de yaşandı. Ne kadar tuhaf bir durum olduğunu size anlatamam... Bu olayı siyasi çözümlemeler veya Türkiye'nin sosyo-ekonomik durumuyla filan bağlantılandırmaya çalışmayacağım. Herkes kendi düşünsün. Ben sadece hayata bir kez daha şaşırmayı tercih edeceğim. Zorunlu olarak sosyolojik bir deney içerisinde yer almış, bu deneye maruz kalmış insan psikolojisiyle gittik bence hepimiz gideceğimiz yerlere. Kimse motorun kapalı alanının dışına çıkmadı. Dinlememe özgürlüğümüzü, rahatımızı bozup o soğuk rüzgarı alnımıza yiye yiye gitmeyi tercih ederek filan da kullanmadık. Kilitlendik kaldık. Hoca ders veriyordu ve sanki izin almadan kimse tuvalete bile gidemezdi.

Ne ilginç şu anlar..Hayat..Ha sonra cebimde birkaç sözcükle girdim evimin kapısından içeri: "Hayatın önü arkası, sağı solu belli mi ki ben ondan sobelenmeyi bekleyeyim".

Şu yaşam düzleminde her şey sık sık tuhaf azizim.

Hiç yorum yok: